Ana Sayfa
Görüşleriniz
___
TARIM
_
BÜYÜKBAŞ HAYVANCILIK
=> Hayvan Islah çalışmaları
=> Sığır ırklarımız
=> Bakım ve Beslenme
=> Süt ineklerinin bakım ve beslenmesi
=> Boğaların Beslenmesi
=> BUZAĞILARIN BESLENMESİ
=> SAĞIM TEKNİKLERİ
=> Sürü yönetimi ve kayıt tutma
=> Beslenmeden doğan hastalıklar
=> Neden Suni tohumlama
=> Büyükbaş hayvan yem ve kullanımı
__
MISIR TOHUMLARI
SLAJ MAKİNESİ
TRAKTÖR
Hayvancılıkta teorik bilgiler
ZiyaretÇi defteri

Online Müzik Dinlemek İçin Tıklayınız

Sitemiz en kısa sürede
Hizmetinize;
girecektir


,
Erzurum
Tarım,
,
,

Gökhan caner






Sığır ırklarımız

 

 
1.Erzurum İli Büyükbaş Hayvan Islahı Projesi
Niçin suni tohumlama projesi?
Erzurum, büyükbaş hayvan sayısı açısından tüm iller içerisinde birinci sıradadır. Fakat diğer taraftan, Türkiye ortalamasıyla kıyaslandığında Erzurum’da süt ineği ve et sığırı başına verimin çok düşük olduğu bilinmektedir. Bunun en büyük nedeni, ildeki hayvan varlığının önemli bir kısmının düşük verimli yerli ırklardan oluşmasıdır. 2003 yılı rakamlarına göre, Türkiye’de yüz hayvandan 19’u kültür ırkı ve 44’ü ise melezlerinden oluşmaktadır. Halbuki Erzurum’da yüz hayvandan sadece 4’ünü saf kültür ırkı, 36’sını melezler oluşturmaktadır. Bu rakamların ortaya koyduğu dengesizliğin giderilmesi, hatta Erzurum’un bir adım öne geçmesi için il düzeyinde suni tohumlamaya dayalı bir ıslah çalışmasının hızlı bir şekilde yürürlüğe konulması zarureti ortaya çıkmıştır.
Projenin amacı ve hedefi nedir?
Proje kapsamında 2005-2010 yılları arasında suni tohumlama uygulamaları yapılarak Erzurum ilinde hayvancılığın geliştirilmesi amaçlamaktadır. Bu kapsamda 2005 yılında  pilot uygulama yapılacaktır. Bunun için ilçelerin tümünde de en az 100 ile 300 arasında, il merkezinde ise 1250 suni tohumlama olmak üzere toplam en az 5000 suni tohumlama yapılması planlanmaktadır. Bu sayı her yıl 5000 artırılarak 2010 yılında toplam 30.000 rakamına ulaşılması hedeflenmiştir. Bu amacın gerçekleşmesi için, Erzurum ilinde mevcut olan kamu kurumlarından 48 ve serbest çalışan 19 veteriner hekim ve veteriner sağlık teknisyeninden yararlanılmaktadır.
Başarı için çiftçi eğitimi neden gerekli?
Hayvan yetiştiriciliğinde barınma, bakım ve besleme şartları yeterli düzeye çıkarılmadan ve hayvan sağlığı korunmadan, sadece suni tohumlama ile başarıyı yakalamanın mümkün olmadığı bundan önce yapılan çalışmalarda görülmüştür. Örneğin; Erzurum’da Doğu Anadolu Kırmızısına saf kültür ırkı hayvan tohumları verilerek melezler elde edilmiştir. Köy şartlarında yetiştirilen bu melez hayvanlarla araştırma enstitüsü şartlarında yetiştirilen aynı melez hayvanlar arasında 150 kg canlı ağırlık farkı olmuştur. Bu sonuç, hayvanın barınma, bakım, besleme ve sağlık şartlarının iyileştirilmesinin ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Suni tohumlamadan başarılı sonuçlar alabilmek için, çiftçilerin de bu uygulamalara ilgi duymaları gerektiğinden, eğitim faaliyetleri bu faaliyetin birinci dereceden muhatabı olan çiftçileri de kapsamalıdır. Çiftçilere verilen eğitim faaliyeti, suni tohumlama ile ilgili bilgiler yanında barınma, bakım, beslenme ve sağlık şartlarının iyileştirilmesi gibi konuları kapsamaktadır.
Erzurum’da nasıl bir hayvancılık hedefliyoruz?
Erzurum ilindeki hayvancılığı, üyesi olmaya çabaladığımız Avrupa Birliği ülkeleri ile kıyaslamak hiç mümkün olmadığı gibi, Türkiye’nin Batı bölgelerinden bile çok geri kalmıştır. Fakat Erzurum’un ekolojik şartları ve tarım kaynakları dikkate alındığında kırsal kesiminde hayvancılıktan başka tarımsal üretim alternatifi yoktur. Bundan dolayı ilde hayvancılık merkezli bir tarım faaliyeti yapmak zorunludur. Bu proje, bölgedeki hayvancılık faaliyetlerini AB standartlarına yaklaştırmayı amaçlamaktadır. Bölge şartları ve Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinde olan Türkiye gerçeği dikkate alındığında, Erzurum’da nasıl bir hayvancılık yapılmalıdır? sorusu önem kazanmaktadır. Bu sorunun cevaplarını aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür. Bu projenin başarısı, sıralanan bu hedeflerin 6 yılda ne kadar yapılabileceği ile doğru orantılıdır.
1.      Hayvancılık işletmeleri, daha büyük işletmeler haline gelmek zorundadır.
2.      İşletmeler daha verimli kültür, melez ve yerli ırk hayvanları bulundurmak zorundadır.
3.      İşletmeler, barınma, bakım, besleme ve sağlık şartlarını çok daha iyi hale getirmelidir.
4.      İşletmeler, ihtiyaç duyulan her türlü yemi kesinlikle kendi üretmek zorundadır.
5.      Hayvancılık, “iyi tarım uygulamaları”[1] standartları doğrultusunda yapılmalıdır.
6.      AB standartlarında kaliteli, hatta organik et ve süt üretilmelidir.
7.      Çiftçiler hayvancılığı, sadece üretim değil aynı zamanda ürettiğini pazarlama olarak algılamalıdır.
8.      Hayvancılık faaliyetlerinde, özellikle damızlık işletmelerin oluşturulması ve hayvansal ürünlerin pazarlamasında örgütlü hayvancılığa yönelmek kaçınılmazdır.
2. Suni Tohumlama
Suni tohumlama nedir?
Kızgınlıkta olan ineğin üreme organının en uygun yerine bazı aletler kullanılarak tohumun (verimi yüksek boğa sperması) bırakılmasıdır.
Neden suni tohumlama yaptırılmalı ?
Suni tohumlamada kullanılan tohumlar; kalıtsal özellikleri yüksek, yavru denemeleri yapılmış ve özelliklerini yüksek oranda yavrularına geçirebilen üstün nitelikli sağlıklı boğalardan elde edilmiştir.
Suni tohumlamada kullanılacak tohumlar arasında tercih yapma şansınız vardır. İneğinizi tercihinize göre: etçi, etçi-sütçü veya sütçü ırklardan biriyle tohumlama yaptırabilirsiniz.
Suni tohumlama, çiftçileri boğa besleme külfetinden kurtarmaktadır.
Suni tohumlama, tabii çiftleşme ile çok kolay ve hızlı bir şekilde yayılan üreme hastalıklarını önler.
Suni tohumlama uygulanan bir işletmede dişi hayvanların ne zaman kızgınlık gösterdiği, ne zaman tohumlandığı, gebe kalıp kalmadığı sürekli olarak kontrol edilebilmektedir.
Verimleri düşük yerli ırkların ıslahı, çok az masraf ve daha kısa sürede ancak suni tohumlama ile mümkün olabilmektedir.
İneklere suni tohumlama ne zaman yaptırılmalı ?
İnekleri doğumdan enaz 45 gün sonra suni tohumlama yaptırmak gerekir. Tohumlama yapabilmek için inek veya düvelerin kızgınlık döneminde olması gerekir. Kızgınlığı sabah gözlenen inekler öğlenden sonra  tohumlanmalıdır. Kızgınlık belirtileri öğlenden sonra fark edilen düve  ve inekler ertsi gün sabah tohumlanmalıdır. Ancak ineğin çarası mutlaka temiz olmalıdır. Eğer çara yumurta akı veya cam gibi temiz değilse ineğin rahminde problem vardır. Bu durumda ya haynanın tedavisine başlanır, kendiliğinden iyileşmesi için biraz daha beklenip daha sonraki kızgınlıklarında tohumlatılması gerekir.
İneklerde kızgınlık belirtileri nelerdir?
İneklerin kızgınlıkları 16-24 gün (ortalama 21 gün)’de bir görülür.
1. Kızgınlığın başlaması ile birlikte inekte geçici bir iştahsızlık görülür.
2. O günkü süt veriminde azalma olur.
3. Kızgınlıktan hemen önce diğer ineklerin üzerine atlama isteği artar.
4. Çevreye karşı aşırı ilgi, temas kurma, diğer inekleri yalama davranışları görülür.
5. Bazı hayvanlar bakıcısına normalin dışında ilgi gösterir.
6. Bel bölgesine masaj yapıldığında hayvan belini çökertir ve kuyruğunu kaldırarak biraz yana yönlendirir.
7. Hayvanda genel huzursuzluk, bağırma ve birşeyler arama davraışları görülür.
8. Ağzı salyalanır, hayvan heyecanlı ve sinirlidir.
Yukarıda sayılan belirtilerin  yanında önemli dış belirtilerden biri de müköz kızgınlık akıntısı, halk arasındaki deyimiyle “ÇARA” akıntısıdır. Bu akıntı renksiz, ipliksel karakterdedir. Vulva (ten) dudağından aşağı doğru kopmadan uzayabileceği gibi kuyruk hareketleri ile etrafınada bulaşabilir. Bu akıntı, kısmen kızgınlığın hemen öncesinde kısmen görülür. Kızgınlık döneminde artar. Kızgınlıktan sonra azalır ve keslir.
Bütün bu belirtilerin yanında ineğin kızgınlığının başında, ortasında ve sonunda kendi üzerine diğer hayvanların atlamasına izin vermesi çiftleşmeye hazır olduğunun en önemli delilidir. Kızgınlıktaki ineklerin bu sabır refleksini gösterebilmeleri için ya serbest tip ahırlarda veya merada barındırılmaları gerekir.
Kızgınlıktan birkaç gün sonra görülen kanlı akıntı ineğinizin gebe kalmadığının göstergesi değildir.
3. Gebe ve Sağmal İneklerin Beslenmesi
Irkları ne olursa olsun, hayvanlara iyi bakım besleme uygulamadıkça onlardan yüksek verim alınamaz. İyi bir bakım, besleme uygulandığında elde edilecek süt ve verim miktarı artar ve sürü daha sağlıklı olur. Doğum başlangıç alınarak  süt ineklerinin  beslenmesi 4 döneme ayrılarak yapılır.
Doğumdan sonra ilk 2-3 ay
Doğumdan sonra yapılacak iyi bir bakım ve besleme ile inekten bir sağım döneminde elde edilecek toplam süt verimini en yüksek düzeye çıkartır. Bu dönemde yüksek süt verimine ulaşmasına karşılık, ineklere yeterince yem verilmemesi önemli bir problemdir. Bu nedenle doğumdan sonra ineklerin beslenmesinde aşağıdaki noktalara dikkat edilmelidir;
1.   Mutlaka iyi kaliteli kaba yemler  kullanılmalıdır.
2.      Hayvana yedirilen günlük toplam yemin mümkünse yarısı kaba yem olmalıdır.
3.      İmkan varsa kaba ve kesif yemler karıştırılarak  birlikte verilmelidir.
4.      Kaba yemin en az yarısı 5 cm’den daha uzun doğranarak hayvanlara verilmelidir.
5.      Günlük süt verimini takip ederek yem miktarını süt verimine göre ayarlanmalıdır.
6.      Doğumu takiben kesif yem miktarı yavaş yavaş artırılarak  8-10 gün içinde  günlük 5-6 kg’a miktarına çıkartılmalıdır.
7.      Daha sonra süt verimindeki her 3 kg artışa karşılık, kesif yem 1 kg artırılmalıdır.
Doğumdan sonra 3-6 ay
Süt verimindeki artışın duraklayıp yavaş yavaş azalmaya başladığı dönemdir. Laktasyonun ikinci döneminde de hayvanlara olabildiğince kaliteli  kaba yem verilmelidir. Bu dönemde hayvanlar  birinci döneme göre daha kolay beslenirler. Çünkü bu dönemde süt verimi yüksek olsa da, hayvanın yem tüketimi de yükselmiştir. Yem tüketimi arttığı için ineklerin enerji ve besin maddeleri ihtiyaçları daha kolay karşılanabilir. Laktasyonun (süt sağılabilmenin) bu döneminde de ilk dönemdeki kurallara dikkat edilmelidir. Dikkat edilmediği takdirde hayvanda beslenme  bozuklukları oluşabilir.
 
Doğumdan sonra 6. aydan kuruya çıkıncaya kadar
Bu dönem  hayvanın bakım ve beslenmesini en kolay yürütüldüğü dönemdir. Çünkü hayvanın yem tüketimi artık belirli bir düzeyin üzerine çıkar ve süt verimi de  hızla azalır. Bu dönemdeki problem, hayvanların besin maddesi ve enerji ihtiyaçlarını karşılayamamaktan çok, hayvanları aşırı besleme sonucu  yağlandırma olabilir. Bu nedenle ineklerin süt verimi çok iyi takip edilerek, süt verimi azaldıkça verilen yem miktarı azaltılmalıdır.
Kurudaki ineklerin beslenmesi
İneklerin doğuma iki ay kala sağımdan kesilmesine kuruya çıkarma denir. Bunun amacı, bir sonraki sağım döneminde hem yüksek süt verimi, hem de  daha sağlıklı olmalarını sağlamaktır. Hayvanlar kuruya çıkarılarak, meme dokularının dinlenmesi ve yenilenmesi, ayrıca ana karnındaki yavrunun daha iyi gelişmesi sağlanır. Buzağı ana karnındaki gelişmesinin % 70’ini gebeliğin son 2-3 aylık kısmına tekabül eden kuru dönemde tamamlar. Bu dönemde yapılan besleme hataları sonradan telafi edilemez.
Kuru dönemin birinci ayında yani doğuma bir ay kalana kadar ineklere yiyebileceği kadar iyi kaliteli kuru ot ve günlük 2-3 kg kesif yem verilebilir. Elimizde iyi kaliteli kuru ot yoksa ve kaba yem olarak sadece saman veriliyorsa bu durumda kesif yem miktarı 3-4 kg’a çıktılmalıdır.
Kuru dönemdeki ineklerin beslenmesinde nelere dikkat etmeliyiz?
1.      Kuru dönemde vereceğimiz kaba yemler olabildiğince kaliteli olmalıdır. Çünkü ana karnındaki yavrunun gelişip büyümesinden dolayı,  işkembenin hacmi, dolayısı ile yem alma kapasitesi azalmıştır. Saman gibi kalitesiz kaba yemler, işkembede boşa yer kaplayarak hayvanın doygunluk hissetmesine ama besin maddeleri bakımından eksik kalmasına neden olabilir. Yine kaba yemler patoza vurarak çok fazla küçültülerek hayvanlara yedirilmemelidir. Küçük ve ince yemler hayvanların geviş getirmelerini azaltarak, salgıladıkları tükürük miktarını düşürürler.
2.      Bu dönemde silaj, pancar, domates ve elma posaları ile taze biçilmiş yeşil yemler gibi fazla sulu yemleri yedirmemelidir. Zaten bu dönemde işkembenin kapasitesi azalmıştır. Bu yemler fazla miktarda su kapsadığından hayvanlar beslenme eksikliğine uğrayabilirler.
3.      Küflenmiş, kızışmış ve herhangi bir şekilde bozulmuş yemleri kullanılmamalıdır. Böyle yemlerin  yavru atmalara sebep olacağı unutulmamalıdır.
4.      Kurudaki inekleri mutlaka diğer ineklerden ayırarak, ayrı bir besleme ve bakım programı uygulanmalıdır.
5.      Kurudaki ineklerin aşırı beslenmeleri ve yağlanmaları kesinlikle önlenmelidir.
Silaj
Mısır ve diğer kaba yemlerden yapacağımız silajlar, süt inekleri için çok iyi enerji kaynağıdırlar. Silajın protein ve kuru madde düzeyi düşük olmasından dolayı, mısır silajına erken biçilmiş baklagil otu veya üre katılarak protein düzeyi yükseltilmelidir. Mısır silajı veya diğer silajlar, süt ineklerinin kaba yem ihtiyaçlarını tek başına karşılayabilirler. Baklagil otlarıyla birlikte verilmeleri daha iyi olur. Bir süt ineğine günde 25-30 kg silaj yedirilebilir.
İneklerin tuz ihtiyacı
Tuz noksanlığında iştah azalması görülür. Tuz ihtiyacı vücut ağırlığı ve verilen rasyonun karakterine göre değişir. Canlı ağırlığı 500 kg olan bir süt ineğinin yaşama payı tuz ihtiyacı günde 20-25 g’dır. Buna, ineğin verdiği her 1 kg süt için ayrıca 2 g tuz eklemek gereklidir.
 
İneklerin su ihtiyacı
Süt sığırlarının su ihtiyacı, hayvanın vücut ağırlığına, süt verimine, verilen yemin cinsine ve çevre ısısına bağlı olarak değişir. Bir süt ineği 24 saatte ortalama 10 kez su içer. Bir süt ineğinin yaşama payı su ihtiyacı günlük 40-60 litre kadar olup, her litre süt verimi için  4 litre daha fazla su içer. 
4. Doğumda Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
Doğum yaklaştığında neler yapılmalıdır?
İnekleri doğuma 5-7 gün kala, ahırdaki diğer hayvanlardan uzaklaştırarak daha geniş bir yere alınır.
Altlıkların bol, temiz ve kuru olmasına özen gösterilir.
Ahırların havadar ve uygun sıcaklıkta (10-15 derece) olmasına dikkat edilir.
Doğumun başlayıp başlamadığı hayvana hissettirilmeden gözetlenmelidir.
Doğuma yardım için hiçbir zaman acele edilmemelidir.
Doğum başladığında nelere dikkat eedilmelidir?
Doğum yapacak olan inekte, ilk sancıların başlamasından sonra 8 saat veya birinci su kesesinin görülmesinden sonra 2 saat geçtiği halde doğum gerçekleşmiyorsa yardıma, müdahaleye  ihtiyaç vardır. Bu durumda mümkünse bir veteriner hekime danışılmalı veya çağırılmalıdır.
Güç doğuma müdahale sırasında; yavruyu çekmek için 4 insan gücünden fazlası kullanılmamalıdır.
Kesinlikle buzağının alt çenesine ip bağlayarak çekilmemelidir.
Yavrunun ön ayakları başıyla birlikte 15-20 cm dışarıya çıkmamış ise kesinlikle çekilmemelidir.
Buzağı arka ayakları ile geliyorsa müdahale için acele ediniz. Göbek kordonu erken kopacağından solunum erken başlar, buzağı boğulabilir.
Doğumdan sonra neler yapılmalıdır?
Doğum yapmış olan ineğin vücudu terli olduğundan, havlu, bez, çuval yada kuru ot yardımı ile kurulanmalıdır. Gerekli durumlarda  hayvanın üstü bir örtü ile örtülmelidir.
İnekler, doğumu izleyen ilk 8-10 gün soğuktan ve hava cereyanından korunmalıdır.
Ahırlarda karşılıklı kapı ve pencereler açık bırakılmamalıdır.
İneklerin içecekleri suyun ilk 2-3 gün ılık olmasına dikkat edilmelidir.
İçerisine kepek, buğday, yulaf veya arpa unu ilave edilmiş ılık tuzlu su (yal, çorba) verilmelidir.
Yavru zarları doğumdan 12 saat sonrasına kadar atılmadığı taktirde bir veteriner hekime müracaat edilmelidir.
Eş veya son adı verilen yavru zarları atıldıktan sonra ineğin yanından hemen uzaklaştırılmalıdır. Bunlar bir çukura gömülmeli veya yakılmalıdır. Yavru zarlarını yiyen ineklerde sindirim bozuklukları görülebilir.
Meme ödemi, memelerde göğüs kafesine kadar uzanan aşırı şişkinliktir. Buzağılamadan birkaç hafta önce oluşur ve çoğunlukla doğumdan 8-12 gün sonra kaybolur. Kaybolmadığı taktirde bir veteriner hekime müracaat edilmelidir.
Buzağı doğar doğmaz nefes alıp almadığına dikkat edilmelidir. Öncelikle yavrunun ağız ve burnundaki yavru zarı parçaları, mukus ve yavru suları temizlenmelidir. Çünkü yavruyu anneye bağlayan göbek kordonu kopar kopmaz solunum (nefes alam) zorunlu hale gelir. Normal doğumlarda yavru dışarı çıktıktan sonraki 10-60 saniye içinde solunum başlaması gerekir.
İlk teneffüs hareketi derindir. Akciğerlere fazla miktarda hava girebilmesi için, ilk nefes almanın güçlü ve derin olması gerekir. Yeni doğan buzağının yaşama şansı, normal solunum hareketinin kendiliğinden başlamasına bağlıdır.
Şayet solunum güç ve hırıltılı ise; mukusun uzaklaştırılması için yavruyu arka bacaklarından baş aşağı olacak şekilde bir yere asılmalı ve hafifçe silkelenmelidir. Bu işlem 10-20 saniye süre ile 3-5 defa tekrarlanmalıdır.
Yavrunun başına bir miktar soğuk su dökülebilir. Bu işlem solunumu uyarır.
Solunumun normale dönmediği durumlarda, kaburgalar üzerine dikkatlice çift taraflı hafif basınç uygulanır. Ayrıca hayvanın dilini birkaç kez hafifçe çekip bırakılır.
Buzağı kendiliğinden normal sıklıkta ve derin olarak solunuma başladığında bir bez yada çuval yardımı ile ovarak kurutulmalıdır.
Solunumdan sonra göbek kordonunun kontrolüne özen gösterilmesi gereklidir.
Göbek kordonu doğum sırasında çoğunlukla kendiliğinden kopar.
Kendiliğinden kopmamış ise; temiz bir makas veya bıçak ile yavrunun gövdesinden bir el genişliği uzaktan kesilmelidir.
Göbek yarası çok temiz tutulmalıdır. Bunun için buzağı bol ve kuru altlık üzerine alınmalıdır.
Göbek kordonuna bolca iyotlu bir antiseptik (Biokadin, Batticon) dökülmelidir. Kordonda kanama yoksa bağlanmamalıdır.
Göbek parçası bir hafta içinde kurur ve düşer, düşene kadar her gün antiseptik ilaçlar sürülmelidir.
Göbek yarasına mikrop bulaşır ise iltihap oluşur. Bu durumda göbekten kötü kokulu ve irinli bir akıntı gelir ve  yavrunun genel durumu bozuktur. Bu durumdada acilen bir veteriner hekime müracaat edilmelidir.
Eğer ana yavruya ilgisiz kalıyorsa, özellikle soğuk bölgelerde buzağının vücudunu temiz ve kuru bir bezle kurulanmalıdır. Yeni doğan yavrunun üzerine kesinlikle tuz dökülmemelidir.
5. Buzağıların Bakım ve Beslemesi
Buzağıların sağlıklı yetiştirilmesi niçin önemlidir?
Sığır yetiştirmede kârlılık, ineklerden her yıl bir buzağı alınmasına ve bu buzağıların en az kayıpla verimli çağa kadar yetiştirilmesine bağlıdır. Buzağının doğumda veya doğumdan sonra ölmesi o inekten elde edilecek gelirin en az % 30’unun  kayıp olması demektir.
Yavruya mutlaka ağız sütü verilmelidir!
Sağlıklı bir buzağı, doğumu takiben yaklaşık yarım saat sonra ayağa kalkar ve anasını emmeye başlar. Doğumu takiben ananın sütü  daha koyu ve kıvamlı bir yapıda olup normal süt değildir.  Bu süte ağız sütü (kolostrum) denir.  Bu süt buzağının sağlığı ve hayat boyu hastalıklara dayanaklığı için çok önemlidir. Buzağıya ağız sütü   emzirilmeden önce ineğin memesi iyice sabunlu su ile yıkamalı ve silinmelidir. Eğer buzağı ilk bir saat içerisinde anasını emmemiş veya emememiş ise emzirme işlemi için buzağıya yardımcı olunmalıdır.  Bu mümkün olmazsa ağız sütünü (doğumdan sonra ilk 3 gün sağılan süt) bir biberon veya emzikli kova yardımı ile mutlaka içirmeliyiz. Ağız sütünün  doğumu takip eden ilk 12 saat içinde anadan emilen sayı ve miktarı çok önemlidir. Buzağının bu süre içinde anasını 2-3 kez emmesi sağlanmalıdır.  Ağız sütünde buzağıyı bakteriyel hastalıklardan koruyucu bağışıklık maddeleri yanı sıra,  sindirimi kolay, normal süte göre % 40 daha fazla besin maddeleri bulunur. Bu faydaları yanı sıra ağız sütü, geçici bir süre faydalı ishale sebep olur. Yani buzağı anne karnında iken sindirim sisteminde (midesinde) biriken artıkların atılmasını kolaylaştırır. Buzağıların hastalıklara daha dayanıklı olması için, ağız sütü  buzağılara doğumu takip eden ilk üç gün düzenli olarak içirilmelidir. Bu süre içerisinde buzağının ağız sütünü günde 4-5 kez olmak üzere alması gereklidir.
Doğum yapan ineğin sütündeki herhangi bir nedenle meydana gelecek bir bozukluk halinde, yeni doğan buzağıya aynı veya bir önceki gün doğuran başka bir ineğin ağız sütü fazlasını sağılarak içirilmelidir. Eğer bu durum mümkün olmaz ise, ilk içirimde 6 yumurtanın beyazı taze sağılmış inek sütü ile karıştırılarak hazırlanan karışımın buzağıya içirilmesi faydalıdır. Daha sonraki öğünlerin her birinde 1 yumurta akı eksiltilerek bu uygulamaya devam eedilmelidir.
Sütten kesim öncesi buzağılar nasıl beslenmelidir?
Buzağılar ortalama 8 hafta süre ile süt veya piyasada buzağı maması olarak pazarlanan süt ikame yemleri ile sıvı yemlemeye tabii tutulmalıdırlar. Böyle bir uygulamada ilk 4 hafta 4 kg, 5-6. haftalarda 3 kg, 7-8. haftalarda da 2 kg süt verilmesi uygun olacaktır. Buzağılar sütü doğumu takip eden 3. günden itibaren ya anasından  emzirilmelidir, yada emzikli kovalar yardımı ile süt içirilmelidir. Daha faydalı olduğundan kovadan kontrollü olarak süt içirilmesi tavsiye edilmektedir.
İkinci haftadan itibaren ‘Buzağı Başlatma Yemi’ olarak bilinen ve yem fabrikalarında üretilen kesif yem karmasının buzağılara verilmelidir. Bu yemin miktarı günde 250 g’dan başlatılarak gittikçe artırılmalıdır Buzağılar sütten kesim dönemine kadar günlük  500-750 g kesif yem tüketecek duruma gelmelidirler. Ayrıca söz konusu  bu dönemde iyi kalite yumuşak kuru çayır otu, buzağıların yemliklerinde bir miktar bulundurulmalıdır. Bu uygulama buzağıların kuru yeme erken alışmalarını ve işkembe gelişimini sağlar.
Sütten kesim sonrası buzağıları nasıl beslenmelidir?
Sütten kesim sonrası dönemde, 6 aylık yaşa kadar olan sürede ‘Buzağı Başlatma Yemi’ günlük 2-3 kg’ı aşmayacak şekilde buzağılara verilmelidir. Bu dönemde bu kesif yem ile birlikte iyi kalite kuru çayır otu da devamlı buzağıların önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca buzağıların önlerinde devamlı olarak temiz su da bulundurulması gereklidir. Ayrıca, yemliklerde yalama taşı bulundurulması, buzağıların mineral madde ihtiyaçlarının karşılanması açısından da önemlidir    
Süt emme döneminden sonra erkek ve dişi buzağılar birbirinden ayrılarak gruplar halinde yetiştirilir. Grup halindeki bu hayvanlara ahırdaki bölmelerinde hayvan başına 2-2.5 m2 yer hesaplanmalıdır.
Hava şartlarının güneşli, ılıman ve rüzgarsız olduğu günlerde eğer mümkünse buzağılar açık havaya çıkartılmalıdır. Ancak bu mekanda gölgelikler ve su bulunmalıdır. Buzağılar uzun süre öğlen güneşine maruz bırakılmamalıdır.
Buzağı bakımında aşağıda belirtilen hususlara dikkat etmeliyiz
  1. Doğum; temizlenmiş, ilaçlanmış ayrı doğum bölmelerinde yaptırmalıdır.
  2. Buzağı bölmelerinde zemine bol ve temiz yataklık sap serilmelidir.,
  3. Buzağının barındırıldığı ortam havadar, temiz ve kuru olmalıdır.
  4. Bakıcıların el ve giysilerinin azami ölçüde temizliğine dikkat edilmelidir.
  5. Doğan buzağılar sütten kesim dönemine kadar ayrı bölmelerde barındırılmalıdır.
  6. Doğumu takiben en kısa süre içerisinde buzağının ağız sütü içmeye başlaması sağlanmalı ve bu uygulama 3 gün süre ile devam ettirilmelidir.
  7. Buzağıya içirilen sütün yeterince ve vücut sıcaklığında verilmesine dikkat edilmeli, değişik öğünlerde verilen sütün sıcaklığında değişmeler olmamalıdır.
  8. Emzikli süt içirme kovaları her zaman temiz tutulmalıdır.
  9. Günlük süt içirme öğün sayısı en az iki olmalıdır.
  10. Buzağılar ikinci haftadan itibaren ‘Buzağı Başlatma Yemi’ ve kuru çayır otuna alıştırılmaya başlanmalı. Kaba, geç biçilmiş ve küflü kuru ot verilmemelidir.
  11. Kesif ve kaba yemin miktar ve cinsinde ani değişiklikler yapılmamalıdır.
  12.  İkinci haftadan itibarende önlerinde temiz su bulundurulmalıdır.
13. Buzağılar ılıman günlerde açık havaya çıkartılmalıdır.
6. Ana - Buzağı Sağlığı ve Korunması
Bölgemizde görülen  önemli hayvan hastalıkları nelerdir?
Hayvan yetiştiriciliğinde  dikkat  edilmesi gereken önemli bir hususta, hayvanların sağlığını korumak ve onların hasta olmalarını önlemektir. Çünkü hastalıklar hayvanlarda et ve süt veriminde kayıplara, kısırlığa, gebe hayvanlarda  yavru atmalara ve nihayet ölümlere sebep olmaktadır.
Bölgemizde  görülen  önemli hayvan hastalıkları şunlardır.
Şap  Hastalığı
Hastalığın bulaşması, şap hastalığı mikroplarının solunum ve  sindirim  yolu ile alınması ile  olmaktadır. Halk arasında Dabak hastalığı olarak bilinir.
Hastalık  belirtileri olarak, ağız, ayak ve memede aft denilen içi berrak–sarı renkte sıvı ile  dolu kesecikler ve yaralar oluşur. Hayvanlarda salya akıntısı ve topallık görülür. Hasta hayvanlar yem yiyemez ve  yürüyemezler.
Hastalığa karşı etkili bir  ilaç yoktur. Ancak yaraların çabuk iyileşmesi için antiseptikler ve  antibiyotikler  kullanmak faydalı olur. Şap hastalığında asıl önemli olan, hayvanların hastalığa yakalanmasını önlemektir. Bunu sağlamak içinde köydeki tüm hayvanların yılda iki defa şap aşısı ile mutlaka aşılanması gerekir.
Şarbon
Hastalığın bulaşması, solunum, sindirim ve deri yolu ile olmaktadır. Özellikle şarbon mikropları ile bulaşık su ve kaba yemlerle beslenen hayvanlar hastalığa yakalanırlar. Meralar bir kez hastalık mikrobu ile bulaştıktan sonra, o bölgedeki hayvanlarda her yıl ortaya çıkar.
Hastalıklı hayvanların ağız ve burnundan kanlı, köpüklü bir sıvı gelir ve kısa zamanda ölürler. Ölen hayvanlarda, kan koyu renkte-katran renginde olup, pıhtılaşmaz. Şarbonlu hayvanların dalağı çok büyümüştür. Bundan dolayı halk arasında Dalak hastalığı olarak ta bilinir.
Hastalık çok hızlı seyrettiği için tedavi düşünülmez. Korunma amacıyla, hastalığın görüldüğü bölgelerde   hayvanlar yılda bir defa şarbon aşısı ile aşılanmalıdır. Ölen hayvanların kadavraları ya yakılmalı ya da  üzerlerine sönmemiş  kireç dökülerek derin çukurlara gömülmelidir. Şarbonlu hayvanların etleri kesinlikle  yenilmez. Çünkü insanlara bulaşan bir hastalıktır.
Yanıkara
Hastalık etkenleri toprakta bulunur ve bulaşık yemlerle veya derideki yaralardan vücuda girerler. Hastalığa yakalanan hayvanların boyun, omuz, bel bölgelerinde ve bacak kaslarında şişkinlik, deri altında hava kabarcıkları oluşur. Bu bölgelerin üzerine el ile bastırıldığında çıtırtılı sesler duyulur. Bu nedenle halk arasında Hişhişa Hastalığı olarak isimlendirilir.
Tedavi amacıyla yüksek dozda antibiyotikler kullanılır. Deri altındaki şişkin bölgelerin içleri boşaltılır ve oksijenli su ile yıkanır. Korunma amacıyla hayvanlar meraya çıkmadan önce mutlaka Yanıkara aşısı ile aşılanması gerekir.
Yavru atmaya sebep olan hastalıklar
Sığırlarda yavru atmaya sebep olan önemli hastalıklar Bruselloz, Leptospiroz, Salmonelloz, Listerioz, Kampilobakterioz ve İnfeksiyoz Bovine Rinotrakitis (İBR) dir. Bunlardan en önemlisi yavru atma hastalığı olarak bilinen Bruselloz hastalığıdır.
Bruselloz
Bulaşma enfekte yemlerle, sularla ve hastalıklı boğaların tohumlamada kullanılması ile olmaktadır. Hasta hayvanlar yavru attıktan sonra haftalarca sütleri ile  brusella mikroplarını saçarlar ve böylece barınakları ve merayı mikropla  bulaştırırlar.
Hastalık belirtisi olarak yavru atma, kısırlık ve meme hastalığı görülür. Hastalığın ilk kez görüldüğü sürülerde % 40-50 oranında yavru atma görülür. Takip eden yıllarda bu oran azalır. Birkaç yıl sonra tekrar yükselir. Yavru atan inekler plasentalarını (eşini) düşüremezler ve sütleri de azalır.
Hastalığın hayvanlarda tedavisi ekonomik değildir ve yapılmaz. Korunma için yeni doğan dişi buzağılar 4-8 aylık olunca mutlaka Brusella aşısı ile aşılanmalıdır. Ergin hayvanlardan damızlıkta kullanılan inek ve boğalar her yıl Brusella hastalığı yönünden kan muayeneleri yapılmalı ve hasta olanlar  kesime sevk edilmelidir. Hastalık atık yavrularla temas etmek ve çiğ sütten yapılan ürünleri tüketmek sonucu  insanlara da bulaşır.
Hayvan Aşıları
Yukarıda saydığımız bir çok bulaşıcı ve salgın hayvan hastalığına karşı koruyucu özelliği olan aşılar bulunmaktadır. Bu aşıları zamanında hayvanlara yapmak gerekir.
Unutmayın ki aşı ile hastalıklardan korunmak en ucuz ve en kolay yoldur.
Paraziter Hastalıklar
Hayvanlarda çok sayıda iç ve dış parazitlere rastlanır. Burada bu parazitlerden en yaygın olarak görülenlerinden  ve hayvanlara verdikleri  zararlarından bahsedeceğiz.
Hayvanlarda en yaygın görülen dış parazitler; keneler, bitler, pireler ve  yara kurtlarıdır. Bu parazitlerin çoğu hayvanlardan kan emerler, hayvanlara hastalıkları taşırlar ve kaşıntıya sebep olarak onlarda huzursuzluk yaratırlar.
Çok sık rastlanan iç parazitler ise, mide-barsak kurtları, akciğer kıl kurtları, karaciğer kelebeği ve kistlerdir. Ayrıca hayvanlarda  görülen  kan parazitleri de önemlidir. İç parazitlerin hayvanlara verdiği en önemli zarar, onların gıdalarına ortak olmalarıdır. Parazitler hayvanlarda %25-30 oranında verim kayıplarına neden olurlar. Yine iç  parazitler,  hayvanlarda  iştahsızlık, durgunluk, iç kanamalar, kansızlık, sarılık ve ishal gibi  sindirim bozukluklarına  yol açarlar.
Karaciğerde yerleşen parazitlerin sebep olduğu Kelebek hastalığı ve Kistlerden dolayı hem hayvanın sağlığı bozulur hem de  kesim sonrası organın imha edilmesi ekonomik bir kayıptır.
Hayvanları parazitlerinden korumak için veteriner hekimlerin önerileri doğrultusunda ve parazitlerin görüldüğü mevsimlerde tedaviler  uygulanmalıdır. Genellikle de koruyucu amaçla  ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde olmak üzere, yılda iki kez hayvanlara paraziter ilaç uygulanmalıdır.
Buzağı ölümleri ve buzağı septisemisi
Doğan buzağıları yaşatmak çok önemlidir. Çünkü bir hayvandan yılda bir kez yavru elde edilmektedir. Eğer o yavruyu da doğduktan sonra kaybedersek, aslında bir yıllık emeğimizi kaybetmiş oluruz. Buzağıların hastalanmalarını  hazırlayıcı nedenler olarak;
-barınakların hijyenik  olmaması,
-doğumdan sonra göbek kordonuna tentürdiyot sürülmemesi
- buzağılara ağız sütünün zamanında ve yeterince  verilmemesidir.
Hastalanmalarının esas nedenleri ise mikroplardır. Ahır zemininde bulunan mikroplar doğum esnasında ve sonraki saatlerde yavruya bulaşır ve onun hastalanmasına yol açar. Özellikle  E. koli  türü mikroplar yeni doğan buzağıların en büyük düşmanıdır ve her  ortamda  bolca bulunurlar.
Yeni doğan buzağıların vücudunda hastalıklara karşı henüz bir direnç oluşmadığı için, mikroplarla karşılaştıklarında kısa sürede hastalanırlar ve ölürler.  Hastalık etkenleri kana karışır ve bir çok organda hastalık oluşturur ki bu durum  kan zehirlenmesi ( septisemi) olarak isim alır. Özellikle yeni doğanların göbek kordonu iltihaplanması septiseminin önemli bir  nedenini oluşturur. Septisemi olayı bazen çok hızlı bir şekilde (toksemik tip) gelişir ve buzağının birkaç saat içerisinde ölümüne yol açar. Bazen de  buzağının hastalanmasına sebep olan mikroplar barsak, akciğer, kalp, beyin ve eklemlere ulaşır ve bu organlarda oluşturduğu hastalık sonucu ölümlere yol açarlar. Hasta buzağılarda pis kokulu ve bazen de kanlı bir ishal görülür. Gözleri iltihaplanır, göbek bölgesi ve eklem yerleri şişer ve irinleşir. Tedavi edilmezlerse 3-5 gün içinde ölürler. Bu şekilde her yıl binlerce buzağı ölmektedir.
Yeni doğan buzağıları hastalıklardan korumak ve onları kaybetmemek  için, doğumdan önce analarına ve doğumdan hemen sonraki saatlerde de kendilerine, çeşitli hastalıklara karşı üretilmiş olan buzağı septisemi serumlarını yapmanız gerekir. Ayrıca doğan buzağıları özenle  bakım ve beslemeliyiz. Böylece   buzağıların hastalıklara  yakalanmasını ve septisemiden ölmelerini önlemiş oluruz..
Mastitis (Meme Hastalığı)
Mastitis kısaca meme yangısı, meme hastalığı demektir. Hastalanan meme eğer zamanında tedavi edilmez ise memede körlük oluşur. Bu da  süt veriminin  azalması  ya da tamamen kaybolması demektir.
Mastitisi hazırlayan ve yapan sebepler çok çeşitlidir. Sadece yapıcı sebepler olarak 50 den fazla mikrop türü etkili olmaktadır. Seyri bakımından da mastitisin belirtiler ya aşikardir ya da hastalık gizli seyreder.  Gizli seyreden mastitiste memenin dış yapısında hiçbir belirti görülmez. Aşikar tip meme hastalığında  memede   kızarıklık, ateş, sütün kıvamında bozulma, miktarında azalma, memeden kan gelmesi görülür. Zamanında tedavi edilmez ise süt verimi azalır ve memede  körlük oluşur.
Tedavi için  etkili bir antibiyotik ile 3-7 gün iğne şeklinde ya da meme içerisine ilaç  verilmelidir. Koruyucu amaçla da,  çeşitli mikroplara karşı hazırlanmış mastitis aşılarını  önceden yaptırmak gerekir.
Yine  hayvan yetiştiriciliğinde  eğer  barınaklar  sağlıklı değilse ve havalandırmaları yetersiz ise akciğer hastalıklarına özellikle kış mevsiminde sıkça rastlanır. Ahır zeminlerinde çukurluklar oluşmuşsa buralarda biriken idrar kalıntıları da  ayak hastalıklarına sebep olur.
Yanlış beslemeden dolayı ortaya çıkan hastalıklar
Asidoz:Ani yem (rasyon) değişiklikleri, besleme hataları, kesif yemlerin (fabrika yemi) aniden fazlaca tüketilmesi, bol miktarda nişasta ve şeker içeren tahılların (arpa, buğday gibi) hayvanlara aniden ve fazlaca yedirilmesi bunun yanında hayvanlara yeterince kaba yem verilmemesi sonucu oluşur. Hasta hayvanların dışkısı genelde gri-boz renktedir. Hayvanın anüsü ve kuyruğu genelde bu dışkı ile kirlenmiştir. Dışkı sulu şekildedir. Dışkı içinde yenilen tahıl taneleri parçalanmamış durumdadır ve  dışkıda hava kabarcıkları vardır. Yine hayvanlarda iştahsızlık,  süt veriminin azalması ve diş gıcırdatma görülür.
Hayvan ileri derecede rahasızlanmadan yemleme şekli değiştirilirse, yani kesif yem oranı azaltılır kaba yem oranı artırılırsa birkaç gün içinde hayvan düzelir. Ağır vakalarda yemi düzeltmenin yanı sıra klinik tedavi uygulamak gerekir.
Timpani:İşkembede fermantasyon sonucu gazların aniden aşırı derecede çoğalması ile  ortaya çıkan  halk arasında “şişme” diye tabir edilen hastalıktır. Fazla kesif yem tüketimi, yetersiz kaba yem tüketimi, çok ince öğütülmüş yemler, özelliklede mera döneminin başlangıcında hayvanların taze yonca ve üçgül gibi yem bitkilerini fazlaca yemeleri sonucu işkembede hayvanların geğirme ile dışarı atamadığı köpüklü gazlar birikir. Hayvanların karnının sol tarafı, şiddetli vakalarda ise iki tarafı şişer. Hayvanlarda yem yememe, sancı belirtileri, huzursuzluk, terleme, inleme, sık dışkılama isteği gibi belirtiler görülür. Gazın dışarı çıkarılması için klinik tedavi gerekir.
Alkaloz: Protein içeren yemlerle hayvanların tek yönlü beslenmeleri veyahut yemlerinde karbonhidrat eksikliği,  çürümüş yem maddelerinin yedirilmesi, temiz olmayan suların içilmesi ile de ortaya çıkabilir. İştah kaybı, işkembe hareketlerinin durması, ishal, tekrarlayan şişlikler, gebe kalmada zorluklar gibi klinik belirtiler görülebilir. Yemlerinin değiştirilmesi ve karbonhidrat kaynağı ilavesi  hastalığı önlemede etkilidir.
Hastalıklarla ilgili bilmemiz gereken hususlar
Her türlü hayvan hastalığından şüphe ettiğinizde mutlaka veteriner hekime haber vermeyi ihmal etmeyiniz. Unutmayın ki sizin önem vermediğiniz bir hastalık belirtisi çiftliğinizde büyük ekonomik kayıplara yol açabilir.
Sürü sağlığı açısından her yıl mutlaka hayvanlarınızda verimi etkileyen ve yavru atmaya sebep olan hastalıkların olup olmadığını  kan ve süt muayeneleri ile kontrol ettiriniz.
Satın aldığınız hayvanları sürüye katmadan önce ayrı bir bölmede 5-7 gün gözlem altında tutunuz.
Sürü sağlığı ve yetiştiriciliği açısından  iyi hazırlanmış bir sürü sağlığı ve yönetimi programını ihmal etmeden ve aynen uygulayınız.
Yavru atma hastalıklarına karşı tedbirleri, atıklar başladığı zaman değil, daha hayvanları tohumlamadan önce düşününüz.
Sürü sağlığı açısından  işletmenizi  bir Veteriner Hekimin  kontrolunda bulundurunuz. 
Sonuç olarak; unutmayınız ki asıl amaç hasta hayvanları tedavi etmek değil, onların hastalanmalarını önlemektir. Sağlık koruma için yapacağınız harcamalar, hastaları tedavi etmek için yapacağınız harcamadan çok daha az olacaktır.
7. Yem Bitkileri Yetiştiriciliği
Hayvanların besin maddesi ihtiyaçlarını karşılamak üzere; yaş, kuru, tane veya silaj olarak yedirilen bitkilere yem bitkisi adı verilir. Çiftlik hayvanlarının besin ihtiyaçlarını karşılamanın en ekonomik yolu otlarla beslemektir. Unutulmamalıdır ki kendi yemini üretmeyen hayvancılık işletmeleri karlı olamaz.
Yem bitkileri tarımı, diğer tarla bitkilerinden farklı uygulamalar gerektiren bir tarım koludur. Çünkü yem bitkileri birim alana çok sık ekilmekte ve bu bitkilerin yaprak, sap ve yumru gibi kısımları üretilmeye çalışılmaktadır.
Tohum yatağının hazırlanması ve ekim
Yem bitkileri tarımının ilk şartı çok iyi bir tohum yatağı hazırlamaktır. Çünkü yonca gibi türlerin tohumları oldukça küçüktür. Eğer iyice ufalanmış, bastırılmış ve düzeltilmiş bir tohum yatağı hazırlanmazsa tarlaya atılan tohumların büyük çoğunluğu çimlenemez.
Yem bitkileri ekimlerini mutlaka mibzer kullanarak yapmamız gerekir. Maalesef ülkemizde yem bitkilerini ekebilecek makineler yaygın olmadığı için serpme ekim yapılmaktadır. Serpme ekimde çok fazla tohum kullanmak gerekir. Atılan tohumları istenilen derinliğe düşürmek ve bitkiler arasındaki mesafeyi  ayarlamak zordur. Bu nedenle serpme ekimler hem masraflı, hem zahmetli hem de kısa ömürlü olur. Mibzer yardımıyla daha verimli ve uzun yıllar kullanılabilen başarılı ekimler yapabiliriz. Bir mibzer ekimdeki tohum tasarrufundan dolayı kısa zamanda masrafını çıkartmaktadır. Örneğin yonca ekimi yapılırken serpme ekimde dekara 6-8 kg tohum kullanmak gerekir, mibzerle ekimlerde ise 1-2 kg tohumla daha başarılı ekimler yapılmaktadır. Mibzerle yapılan ekimlerde korunga için 10 kg, fiğ için 12 kg, silajlık mısır için ise 3-5 kg tohumluk yeterli olmaktadır.
Küçük tohumlu yem bitkilerini ektikten sonra, tarlayı merdane geçirerek mutlaka bastırılmalıyız. Bastırma ile tohumların toprakla teması sağlanmakta ve toprak neminin kaybolması önlenmektedir. Böylece tohumların daha kolay çimlenmesi sağlanır.
Yabancı otlarla mücadele
Yem bitkileri tarımında en büyük zorluklardan birisi yabancı otlarla mücadeledir. Ne yazık ki üreticilerimiz yabancı otlar için gerekli tedbirleri almamaktadırlar. Bu nedenle büyük masraf ve emeklerle kurulan yem bitkileri tarlalarını kısa sürede yabancı otlar sarmakta, otun verimi ve besleme değeri düşmektedir. Tarlalardan uzun yıllar yüksek verim almak için mutlaka yabancı ot mücadelesi yapılmalıyız. Yabancı otlarla mücadele için yapılacak ilk iş temiz bir tohum yatağı hazırlamaktır. Yem bitkileri fideleri toprak yüzeyine çıktıkları zaman son derece zayıftırlar. Tarlada bulunan yabancı otlarla rekabet edemezler. Bu yüzden tarladaki yabancı otları ekimden önce tamamen yok etmeliyiz. Bitkiler çıktıktan sonra yabancı ot baskını olursa; yolma, koparma, ve biçme gibi yöntemlerle mücadele edebiliriz. Silajlık mısır tarlalarında en az bir defa çapa yapmalıyız. Yabancı otlar için en son çare olarak kimyasal ilaç kullanabiliriz. Özellikle tohuma bırakılan yonca tarlalarında yabancı ot ilacı kullanılmalıdır. Yonca gibi sulu şartlarda ekilen çok yıllık yem bitkilerinde, yabancı ot gelişmesini engellemek için arpa veya buğdayla karışık ekim uygulaması da faydalıdır. Arpa veya buğdayla yapılan karışık ekimler hem ilk yılda tarladan daha fazla ürün alınmasını sağlamakta hem de yabancı otların gelişmesini engellemektedir. Ancak arpa veya buğdayla karışık ekim yaparken, bu bitkilerin tohum miktarlarını azaltmalı ve mümkün olduğu kadar erken biçmeliyiz.
Gübreleme, sulama ve hasat
Yem bitkileri yetiştiriciliğinde gübreleme konusunda da önemli hatalar yapılmaktadır. Genellikle yem bitkilerine kimyasal gübre uygulanmamaktadır. Oysa toprak analizleri yapılıp, toprakta eksikliği olan besin elementlerini gübre olarak vermeliyiz. Yonca ve korunga gibi baklagil yem bitkilerine azotlu gübreleri az miktarda ve sadece ekim yılında, fosforlu gübreleri ise her yıl uygulanmalıyız. Yonca tarlalarına ikinci yıldan itibaren çiftlik gübresi verilmesi bir başka yanlış uygulamadır. Çiftlik gübresi verilecekse ekimden önce, tohum yatağı hazırlanırken vermeliyiz. Daha sonraki yıllarda verilen çiftlik gübresi yoncanın kesilmesine ve tarlayı yabancı otların istila etmesine sebep olur. Silajlık mısırın gübre ihtiyacı yüksektir. Yüksek verim alabilmek için toprak analizlerine göre mutlaka azotlu ve fosforlu gübre uygulamalıyız.
Korunga kıraç şartlarda yetiştirilen bir yem bitkisidir. Ancak yonca gibi bitkiler sulu şartlarda yetiştirilirse bir yılda daha fazla biçim ve daha fazla ürün verirler. Yoncayı biçimden bir hafta önce ve biçimden bir hafta sonra olmak üzere her biçimde en az iki defa sulamalıyız. Sıcak ve kurak olan yaz aylarında ise yonca ve mısır tarlaları haftada bir sulanmalıdır.
Yem bitkilerinde biçim zamanı ot verimini ve otun besleme değerini çok yakından etkileyen önemli bir faktördür. Genellikle üreticiler daha fazla ot verimi almak için yem bitkilerini geç hasat etmektedirler. Biçim zamanı geciktirilince verim bir miktar artar. Fakat gecikme ile birlikte otun besin değeri hızla düşer ve kartlaşan ot hayvanlara daha az yarayışlı olur. Hem verimin hem de besin değerinin yüksek olması için yonca ve korungayı çiçeklenmeye başladığı dönemde biçilmeliyiz. Fiğ gibi yumuşak saplı bitkileri daha yavaş kartlaştıkları için biraz geciktirerek alttaki baklalarının dolduğu dönemde biçebiliriz. Silajlık mısırı ise koçandaki tanelerin süt olum veya hamur olum kıvamına geldiği dönemde hasat etmeliyiz. Yoncayı biçerken toprak seviyesinden değil, en az 5 cm anız yüksekliği kalacak şekilde biçmeliyiz. Böylece yoncanın yeniden büyümesi kolaylaşır, daha sonraki biçimde verimi yükselir. 
8. Hayvan Barınakları: Ahırlar
Ülkemiz süt sığırı işletmelerinin en önemli sorunlarından biri ahırların yapımıdır. Üreticilerimiz çoğu zaman pahalı damızlık hayvan almakta, beslemeye yeterince özen göstermekte, hastalıklara karşı duyarlı davranmakta, ancak sağlıklı ahır yapımına gerekli özeni göstermemektedir. Halbuki verimli ve sağlıklı hayvanların modern ahırlarda barınma  zorunlulukları vardır. Hayvancılığa barınakların yapımı ile başlanır. Barınak sağlıklı olursa başarı şansı artar. Tersine ilkel ve yanlış yapılırsa sorun üreticinin baş belası olur. Hatalı barınakların sonradan düzeltilmesi çok zor yada imkansızdır. Dolayısıyla ahır, tekniğine uygun olarak inşa ettirilmeli ve uygun özelliklere sahip olmalıdır.
Gelişmiş ülkelerde planlı ve sağlıklı barınak, üreticinin altyapısı, üretimin sigortasıdır. Üretimin düzgün bir biçimde yapılmasının sağlanması ve ucuzlatılmasında ilk düşünülen konu modern barınak yapımıdır. Süt sığırları için planlı ve uygun ahır yapımı oldukça önemlidir. Çünkü işletmenin değerli ve hassas olan hayvanlarını belli bir disiplin altında uzun süreli barındırmak, gerekli olan bir çok işlemi belli bir düzen içerisinde gerçekleştirmek zorunluluğu vardır. Ahır, hayvanların sağlıklı ve yüksek süt verimi sağlayacağı, yem dağıtımı, gübre temizliği, sağım ve diğer bakım işlerinin kolaylıkla yürütülebileceği bir mekan olup, süt sığırı işletmelerinin can damarıdır. Bu nedenle, ahırların planlanmasına büyük özen gösterilmelidir. Ahır planlaması denilince sadece sağılır ineklerin barınacağı yapı düşünülmemelidir. İşletme bir bütün olarak ele alınmalı sağılır inek ahırı yanında, buzağı, dana, düve ve kuru ineklerin barınacağı ahırlar ile ot, silaj, katı-sıvı gübre depoları, çeşitli koruma yapıları işletme sahibi yada çalışacak işçinin barınacağı evin de birlikte düşünülmesi gerekir.
Ahırların yapımında aşağıdaki hususlar gözönüne alınmalıdır
1. Barınacak hayvanların temiz hava, sıcaklık ve nem gibi çevre isteklerinin en iyi biçimde karşılamasına,
2. Hayvanların yaşam tarzına ve davranışlarına uygun olmasına,
3. Ahır içerisinde esas olan yemleme sağım, gübre temizliği ile diğer bakım işlerine yönelik işlerin kolayca yapılmasına ve işgücü gereksinimin en aza indirilmesine,
4. Ahır ve elemanlarının yapım maliyetinin ucuz olmasına,
5. Ahır içerisinde sürü yönetiminin kolay yapılmasına,
6. Ahır tipinin mekanizasyon ve teknoloji uygulamasına yatkın olmasına özen gösterilmelidir.
Ahırlarda aşağıdaki şartlar sağlanmalıdır
1.Ahırlarda durakların uygun ölçülerde olması,
2.Ahır sistemlerine göre yemlik ve sulukların yeterli ve uygun ölçülerde olması,
3.Sığırlarda önemli problem olan solunum sistemi hastalıklarını azaltmak için ahırın havalandırmasının yeterli olması,
4.Metabolizma hastalıklarını önlemek için özellikle gebeliğin son dönemlerinde serbest gezinecekleri alanların olması,
5.Düşüp kaymalarını, çeşitli ayak hastalıklarını ve mastitisi önlemek için uygun zeminin seçilmesi ve bol altlık bulundurulması,
6.Doğum, buzağı ve karantina bölümlerinin bulunması,
7.Kapılarda eşik bulunmaması,
8.Kapı girişlerinde antiseptik içeren ayak banyolarının bulunması gereklidir.                                            
İklim etmenleri, hayvan organizmasını çeşitli yönlerden etkilediğinden barınakların yapımında önemi büyük olmaktadır. Bu nedenle, bölge iklim koşulları iyice incelenerek hayvan sağlığı ve verimi üzerindeki olumsuz etkileri ekonomik sınırlar içerisinde giderebilecek barınak tipleri üzerinde durulmalıdır. Süt sığırı ahırları, bölgenin iklim koşulları ve işletmecilik anlayışına bağlı olarak 3 farklı tipte planlanabilmektedir:
1.Bağlı duraklı ahırlar
2.Serbest açık ahırlar
3.Serbest duraklı ahırlar
İşletmecilikte başarı iyi bir projelemeye ve kaliteli bir inşaata bağlıdır. Ahır ve ünitelerinin uzmanlarca planlanması ve projelenmesi gerekir. İnekler duraklı ahır tipinde, inek sayısına bağlı olarak düzenlenen duraklarda dinlenirler. Barınakta uygun şartlar sağlanmadan kârlı bir hayvancılık yapılamaz. Kapalı ve bağlı duraklı süt sığırı ahırlarında, yeteri kadar havalandırma ve aydınlatma sağlanamayıp, yem kısıtlı, yanlış ve besleme değeri yönünden yetersiz kalitede verildiğinde, hastalık riski artmakta,  hayvanların verimi düşmekte ve yetiştirici kısa sürede zarar ederek, işletmesini tasfiye etmektedir. Bir hayvanın sağlıklı olabilmesi için öncelikle uygun çevre şartlarının sağlanması gereklidir. Çevre şartlarının uygun olmadığı ortamdaki sığırın verimi azalacağı gibi, hastalıklara yakalanma ihtimali artacaktır. Hayvan verimine etkili olan en önemli çevre koşulları; sıcaklık, bağıl nem, ortam havasının bileşimi, havalandırma kapasitesi, hava akım hızı ve aydınlatmadır.
Ahır havasının sıcaklığı ve nemi nasıl olmalıdır?
Sıcaklık, hayvanların fizyolojik etkinlikleri, sağlık ve verimleri ile barınakta çalışan işçilerin sağlığı yönünden en önemli çevre koşuludur. Süt sığırları için çevre sıcaklığı geniş sınırlar içerisinde değişmektedir. Bu sınır, sığırların barındıkları ahırların kapalı ve açık olmasına göre ayrıcalık gösterir. Kapalı ahırlarda 10-15°C arası en uygun sıcaklık değeridir. Zorunlu durumlarda bu değer 7°C'ye kadar inebilir. Daha düşük sıcaklıklar, ahır içerisinde nem yoğunlaşmasını artırması ve uygun olmayan bir çalışma ortamı yaratması nedeniyle istenmez. Sığırların açık ahırlarda barındırılmaları durumunda sıcaklığın 0°C'nin altına düşmesi büyük bir sorun yaratmaz. Ancak, dikkat edilmesi gereken nokta; ani sıcaklık değişimlerinin sığır sağlığı ve verimi üzerine yapacağı olumsuz etkilerle karşılaşılmasıdır. Alıştırmış olmak ve yeterli yem vermek şartıyla –25 dereceye kadar inen ısılarda bile süt sığırlarının verimlerinde önemli bir düşme olmaz, sağlıkları bozulmaz. 25 0C’yi, bilhassa 35 0C’yi geçen sıcaklıklar hayvanları rahatsız etmekte, süt verimi ve sütün yağ oranı düşmektedir.
Aşırı sıcaklarda hayvanları rahatlatıcı önlemler (gölgelik, fanlarla havanın sirkülasyonu, su püskürtme vb.) alınmalıdır. Çoğu yetiştiricinin ahırında olduğu gibi, havasız, pis kokulu, nemli ve aşırı sıcak ahırlarda hayvanları tutmak, onlara eziyet olup, sağlıklarını  sürdürmelerine ve verimli olmalarına imkan yoktur.
Hayvanlar, soğuk ve düşük  nemli ortamlara daha kolay uyum yapabilmelerine karşın, nemli sıcak ortamlarda önemli ölçüde rahatsız olurlar. Yeterince havalandırmanın yapılmadığı fazla nemli ahırlarda, yalıtım da iyi değilse yapı elemanları üzerinde yoğunlaşan nemin hayvanlar üzerine damlaması hayvanları çok rahatsız ederek hastalanmalarına ve verimlerinin düşmesine neden olur.
Yüksek sıcaklık ve bağıl nem hayvanlarda yem yeme isteğini azaltacağından hayvan veriminde büyük oranda düşüşler kaydedilecektir. İyi bir havalandırma sisteminin kurulması, gerektiğinde soğutma sistemiyle ortam sıcaklığının düşürülmesi ve iyi bir yapı yalıtımıyla bu sorun giderilebilir.
Ahırlarda uygun çevre koşulunun sağlanmasında, yapı elemanlarından kaybolan ısı miktarını azaltıcı önlemlerin yanında, yeterli havalandırma yapılması zorunludur. Havalandırma ile barınak içerisinde bulunan sıcak ve kirli hava dışarı atılmakta, hayvanların yaşam ve verimini sürdürebilmesi için gerekli oksijen sağlanmakta ve zararlı gazlar, istenmeyen kokular ve havada bulunan zararlılar uzaklaştırılabilmektedir. Ayrıca, nem düzeyi de ayarlanabilmektedir. Ahır havadar ve aydınlık olmalı, kesinlikle hava cereyanı olmamalıdır.
Ahırlarda   aydınlatma
Ahırlarda sağlanması gereken iklim koşullarından bir diğeri de ışıklamalıdır. Aydınlatma doğal yada yapay yoldan gerçekleştirilebilir. Aydınlatma ile yemleme ve iş kolaylığının sağlanması amaçlanır. Doğal ışıktan yararlanmak için ahır duvarlarına eşit aralıklarla pencereler yerleştirilir. Doğal aydınlatmada pencere yüzeyinin hesabında bölgenin iklim koşulları dikkate alınmalıdır. Çoğunlukla ahır tabanının 1/15-1/20'si genişliğindeki pencere yüzeyi yeterli aydınlatmayı sağlar. Soğuk bölgelerde bu oran 1/25'e kadar düşürülebilir. Yapay aydınlatmada elektrik ampulleri ve flouresans lambalar kullanılmaktadır. Yapay aydınlatmada 100 lux'lük bir ışık şiddeti yeterli kabul edilir. Bunun için ahır tabanının 1 m2'sine 25-30 watt'lık ışık kaynağı önerilir.
Ahırlarda temizlik
Süt sığırcılığı işletmelerinde verimli ve sağlıklı bir üretim için gübrenin günlük olarak ahırdan uzaklaştırılması gerekir. Ahır tabanı mümkün olabildiğince temiz ve kuru olmalıdır. Gübre katı, sıvı yada karışık bir şekilde temizlenebilir. Bu, ahır sistemi ve taban düzenlemesi ve gübre işletim sistemiyle yakından ilgilidir. Aşırı yumuşak veya aşırı sert tabanlardan kaçınılmalıdır. Gübre temizliğinde 3 farklı sistem yaygın olarak kullanılmaktadır. Bunlar; traktör ve mekanik küreyicilerle, ızgara tabanlı zeminde ve basınçlı su uygulaması ile yapılan temizlemelerdir. Ahır, özellikle doğum yerleri ve buzağı bölmeleri sürekli temiz tutulmalıdır.
9. Hayvancılık Destekleri, Pazarlama ve Örgütlenme
Hayvancılık destekleri nelerdir?
Hayvancılık ve yem bitkileri ile ilgili destekleme politikalarında son yıllarda önemli artışlar olduğunu, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 2005 yılı destekleme bütçesindeki hayvancılık desteklerinin miktarı önceki yıla göre yaklaşık iki misli arttığını ve önümüzdeki yıllarda da bu desteklerin artarak devam edeceğini biliyor musunuz? Özellikle bölgemizdeki sizin gibi hayvancılıkla uğraşan çiftçilerimizin bu artan desteklerden azami ölçüde yararlanması gerekir. Bu desteklerin çeşit ve miktarları aşağıdaki çizelgede verilmiştir. Eğer sizin 15 saf kültür ırkına sahip bir sütçülük işletmeniz olsa, bu desteklerin tümünden yararlandığınızda yaklaşık 20.000 YTL bir parayı devletten almanız mümkündür.
 

HAYVANCILIK DESTEĞİNİN ADI
TÜRÜ
BİRİME DESTEK VE BİRİM MİKTARI
Damızlık Belgeli  Hayvanların Desteklenmesi
Pedigrili
500 YTL /baş
Saf ırk sertifikalı
250 YTL/baş
Suni Tohumlama Sonucu  Doğan Buzağıların  Desteklenmesi
Ön soy kütüğüne kayıtlı
40 YTL/baş
Soy kütüğüne kayıtlı
80 YTL/baş
Süt Teşviki
Hast. ari DSYB üyesi
0,075 YTL/litre
Hast. ari koop. üyesi ve diğer
0,06 YTL/litre
DSYB üyesi
0,06 YTL/litre
Tarımsal kal. koop. üyesi
0,04 YTL/litre
Diğer
0,03YTL/litre
Küçükbaş hayvan sütü
0,03 YTL/litre
Sağım Hijyeni ve Süt  Kalitesini Artırmanın Desteklemesi  
Sağım makinesi
8335 YTL/işletme
Soğutma tankı
3778 YTL/işletme
Sağım ünitesi ( komple )
11207 YTL/işletme
Yem Bitkileri Üretiminin Desteklenmesi
Yonca
75 YTL/da
Korunga
60 YTL/da
Fiğ
30 YTL/da
Mısır
40 YTL/da
Diğer
30 YTL/da
Alet ekipman
(müracaatta kesinleşir)
Tohum
5 YTL/da
Hastalıklardan Ari İşletmelerin Desteklenmesi
Hayvan başına pirim
40 YTL/baş
Tazminat
2000 YTL/baş
Hayvan Gen Kaynaklarının Desteklenmesi
Büyükbaş
250 YTL
Küçükbaş
30 YTL/baş
Suni Tohumlama Desteklemesi
K.Ö.İ + soy kütüğü işletmeleri
40 YTL/baş
Diğer iller
20YTL/baş
Et Teşviki
Sığır (190 kg ve üstü karkas)
0.5YTL/kg
Hayvan Kimlik Sistemi
Kayıt, küpe
2 YTL/baş
Hastalıklarla Mücadele
Aşı, mezbaha, vet. hekim
0.5 YTL/baş

DSYB: Damızlık sığır yetiştiricileri birliği
K.Ö.İ.: Kalkınmada öncelikli iller
 
Hükümet desteklerini nasıl alacağız?
Eğer bu listedeki desteklerin muhatabı siz iseniz ve bu desteklerden bir kısmını ve hatta tümünü alabilme şartlarına sahip olduğunuzu düşünüyorsanız, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı il veya ilçe müdürlüklerine başvurup neler yapmanız gerektiğini öğrenin. Verilen bilgiler doğrultusunda gerekli formları doldurmanız ve istenen belgeleri getirmeniz müracaat için yeterli olacaktır.  
Satmak için neyi, nasıl üretmeliyiz?
“Üretebildiğini değil, satabildiğini üret” ifadesi ürünlerimizi pazarlama ile ilgili tutumumuzun yanlışlığını güzel bir şekilde ifade etmektedir. Eğer satmak için üretim yapıyorsanız, piyasanın isteklerini dikkate alarak üretim yapmanız gerekir. Burada önemli olan aslında neyi ürettiğinizden çok, ürettiğiniz malın kalitesidir. Piyasanın istediği kalitede ürün (et ve süt) üretirsek, bu ürünün satılması bizim için önemli bir sorun olmaz. Çünkü piyasada kaliteli ürün satın almak isteyen, fakat bulamayan çok sayıda süt fabrikası, mandıra ve et işleyen girişimciler mevcut olduğu bilinmektedir. Yeter ki bu alıcıları bulalım ve onlarla bağlantı yapalım.
Çiftçilik sadece üretmek midir?
Geleneksel olarak biz çiftçiler, ürettiği ürünleri pazarlama ve satma konusunda önceden kafa yormayız ve çiftçiliği sadece tarımsal ürünleri üretmek olarak biliriz. Halbuki, ürettiğimize pazar aramak ve sütümüzü ve besi hayvanımızı satmak çiftçiliğimizin bir parçası olmalıdır. Yani biz çiftçiler de kendi malımızın sahibi patronlar olarak esnaf veya tüccar zihniyetiyle hareket etmeliyiz. Ben bu ürettiklerime nasıl pazar bağlantıları kurarım, ileriye dönük ve kontrat usulü olarak ürünlerimin satışını nasıl garanti ederim ve değer fiyattan nasıl satarım konularında kafa yormamız ve çabalamamız gerekir.
Pazarlama beraber çalışmayı gerektirir
Ürünlerimizin pazarlaması, özellikle yöremizde bizim gibi küçük aile işletmeleri açısından birlikte hareket etmeyi gerektirir. Yani köydeki biz çiftçiler bir araya gelerek veya birlikte hareket ederek ürünlerimizin daha kolay bir şekilde ve değer fiyattan satılmalarını sağlayabiliriz. Örneğin; köyümüzdeki bir çiftçi günde ürettiği 25 kg sütü, kendisi satmaya kalksa hem her gün bu işe zaman ayırması ve epey bir masraf yapması gerekir hem de değer fiyattan satacak pazarlığı yapamaz. Ama eğer her biri 25 kg süt üreten 40 çiftçi birlikte hareket edersek, 1000 kg sütü bir mandıraya veya fabrikaya daha düşük pazarlama masrafıyla ve pazarlık gücüyle değer bir fiyattan satabiliriz.     
İşbirliği ve örgütlenmek
“Bir elin nesi var iki elin sesi var” atasözü ve köylerimizde eskilerde uygulanan ve gittikçe azalarak devam eden imece müessesesi, bizim toplum olarak işbirliği geleneğimizin olduğunu gösteriyor. Fakat son yıllarda bu vasfımızı kaybetmişiz. Eskiden köylerimizde insanlar bazı büyük ve zor işleri imece usulü ile başarmış iseler bugün de, başta araç ve ekipman olmak üzere kullandığımız örneğin gübre, ilaç, yem ve araç gereci daha kolay ve ekonomik bir şekilde temin etmemiz mümkündür. Yeni teknolojileri takip ederek üretime sokmak, destekleme politikalarını yakından takip ederek yararlanmak ve ürettiğimiz ürünleri değer fiyattan pazarlayabilmek için birlikte hareket etmek, yani örgütlenmek ve kooperatifler kurarak çalışmak zorundayız.
Kooperatifler
Kooperatifçilikle ilgili geçmişte yaşanan olumsuzluklar, bu müessese ile ilgili bizde negatif yargıların oluşmasına neden olmuştur. Halbuki Avrupa Birliği ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri gibi gelişmiş ülkelerde kooperatifler, üretilen tarımsal ürünlerin pazarlaması ve uygun fiyattan ilaç, gübre ve alet ekipman gibi ihtiyaçların temini başta olmak üzere önemli görevleri üyeleri menfaati doğrultusunda başarılı ve etkin bir şekilde yürütürler. Örneğin üretilen sütün 3/4’ünden fazlası kooperatifler aracılığıyla pazarlanır. Pazarlama başlığı altında da belirtildiği gibi, Türkiye tarım sektörünün çoğunluğunun küçük aile işletmelerinden oluşması kooperatifçiliğin önemini daha da artırmaktadır.
Kooperatif ve birlikler birer sivil toplum örgütüdür
Avrupa Birliği hibe programlarına proje hazırlayabilmemiz ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığının destekleme programlarından daha fazla yararlanabilmemiz için biz çiftçilerin kooperatif kurmaları veya birlik şeklinde örgütlenmemiz gerekmektedir. Bu para kaynaklarından yöremizin, köyümüzün ve kendimizin faydalanabilmesi için bu birlik veya kooperatifler aracılığıyla başvuruda bulunmak gerekiyor. Örneğin; yöremizde silajlık ürünleri yetiştirmek ve silaj yapmayı yaygınlaştırmak istiyoruz. Bunun için, sertifikalı tohum, silaj biçme makineleri ve silaj siloları yapılması gerekmektedir. Bu gibi alımların yapılabilmek için, ancak “sivil toplum örgütü” olarak kabul edilen kooperatifimiz veya birliğimiz olması gerekir. Kooperatif ve birlik adına ancak bu tip projeleri uygulayabiliriz.
Üretim maliyetleri düşük bir hayvancılık yapmalıyız
Yüksek maliyetli et ve süt üretmek, Türkiye ve özellikle bölgemizin en önemli problemlerinden biridir. Bunun iki önemli nedeni vardır. Birincisi, küçük işletmelere sahip olmamız nedeniyle ahır, alet-ekipman, makine ve işgücü gibi sabit girdileri tam kapasitede ve etkin bir şekilde kullanamamaktayız. İkincisi ise, hayvancılıkta maliyetlerin yaklaşık % 60-70’ini oluşturan yemleri pahalıya mal etmekteyiz. Bu durum, et ve süt üretim maliyetlerinin doğrudan yükselmesine neden olmaktadır. Bu nedenlerden dolayı, işletmelerimizin büyüklüğünü 3-4 baş hayvandan 15 ve üzerinde hayvana çıkarmamız ve kullandığımız yemleri ucuza temin etmemiz gerekmektedir. Yemi ucuza temin etmenin en doğru yolu, hem kaba hem de karma yemi kendimizin üretmesidir. Kendi arazimizde yetiştirdiğimiz arpa ve mısır gibi dane yemleri kırarak karma yem yapmamız mümkündür. Bunları yapmadığımız takdirde, yüksek maliyetli et ve süt üretmeye devam etmek ve “piyasa fiyaları maliyetlerimizin çok altında” diye şikayet etmek durumunda kalmaya devam ederiz. Ayrıca unutmamamız gerekir ki dünyadaki üretim maliyetleri, bizim maliyetlerimizin yarısı kadardır. Bu da fiyatların gelecekte de düşeceğini göstermektedir.    
 
 
 
Hazırlayanlar :
Prof. Dr. Fahri YAVUZ
Prof. Dr. Mete YANAR
Prof. Dr. Ömer AKBULUT
Prof. Dr. İbrahim ÖRÜNG
Prof. Dr. Mustafa TAN
Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi
 
Prof. Dr. Armağan ÇOLAK
Doç. Dr. Yavuz Selim SAĞLAM
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Akif YÖRÜK
Atatürk Üniversitesi Veteriner Fakültesi
 
Vet. Hek. Cengiz CEYLAN
Erzurum Tarım İl Müdürlüğü
 

 
[1] İyi tarım uygulamaları, Avrupa birliğinin öngördüğü insan, hayvan ve bitki sağlığı yanında çevre kirlenmesini dikkate alan tarımsal faaliyetleri ifade etmektedir.

e-Devlet

Tc Kimlik No

SSK İşlemleri

Vergi Dairesi

RESMİ GAZETE

Vergi Kimlik No.

Trafik İşlemleri sorgu

ÖSYM Sınav Sonuçları

___________________________

2007 DESTEKLERİ
___________________________

ERZURUM TANITIM

CANLI TV İzle
___________________________

DOĞRUDAN GELİR DESTEĞİ VE ALAN BAZLI TARIMSAL DESTEKLER

Gübre ve Mazot Birim Fiyatları

Bugün 22 ziyaretçi (26 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol